Sohbet Girişi
Kategoriler
Kalifornia, Pasadena uzay laboratuvarındaki uzmanlar sevinç ve heyecan içinde birbirlerini kutluyor, zafer işareti yapıyorlardı. Üç yıldan beri sabırla, umutla bekledikleri bir gündü. O gün üç yıl evvel fırlatılan voyager-1 araştırma aracı, nihayet 13 kasım 1980 günü, Güneş‘in bir buçuk milyar km. uzağında bulunan Satürn’ün semalarına ulaşmış, ve resimler göndermeye başlamıştı. Uzmanlar ekibinin başkanı Bradfort Simith Satürn sistemi içerisinde saatte 40.000 km. hızla giden voyager-1’in gönderdiği resimleri hayranlıkla seyrediyor “kendimi voyager-1’in içinde gibi hissediyorum, çok heyecanlıyım, üç yıldır bu sonuçlara ulaşmak için çalıştık!… Şu son bir haftada Satürn gezegeni hakkında öğrendiklerimiz, yüzlerce yıllık insanlık tarihinde öğrendiklerimizden daha fazla.” diyordu.
Voyager-1 Satürn sistemine o tarihten bir hafta önce girmiş ve resimler göndermeye başlamıştı. Sistemin dışına çıkıncaya kadar 18.000 resim gendermesi hesaplanıyordu. Fakat daha şimdiden çok önemli bilgiler gönderiyor, o güne kadar Satürn gezegeni ile ilgili tahmin ve iddiaları çürütüyor, gerçekleri bildiriyordu. Bu, uzay araştırmalarında yeni bir aşama idi. Pasadena’daki bilginler haklı olarak gururlanıyorlardı.
Satürn hakkında yeni bilgiler önce Dünya’nın büyük laboratuvarlarında, sonra Beyaz Saray’da, daha sonra bütün Dünya’da yankılandı. Pasadena’daki heyecan ve sevinci o gün doruk noktasına ulaştıran bir olay da, A.B.D. başkanı Jimmy Carter’in laboratuvara telefon ederek bilginleri tebrik etmesi oldu. Başkan Carter’de uzay bilginleri kadar sevinçli idi ve onların sevincini artıran bir müjde veriyordu: “Benden daha evvel Venüs gezegenini bir radar şebekesi ile donatmak için istediğiniz ödeneği ben kongreden takip ettim. Bu parlak başarınızdan sonra Kongre’nin bu ödeneği kısmayacağı kesindir… Sizi tekrar kutlarım…” Bu vaadin anlamı, gezegenlere insanlı uydu gönderilmesine başlanacağı idi.
Pasadena’da voyager-1’in gönderdiği resimler her uzmanı ayrı bir açıdan ilgilendiriyordu. Resim seçici , Güneş sisteminin en romantik gezegeni Satürn’de ve onun uydusu Titan’da, hayat belirtisi bulup bulamayacağının heyecanı içerisinde idi. N.A.S.A. (Amerikan Uzay Araştırmaları Merkezi) Güneş sistemi içerisinde, Ay’dan başka bir uydu veya gezegende yeni bir uzay istasyonu kurmak için uygun yer arıyordu. Bir çok astronom da, Satürn’ün çevresindeki güzel halkaların sırrını çözmeyi umuyordu. Şimdi, gönderilen resimler, kızıl ötesi ve mor ötesi ışınlar, manyetik alanlar inceleniyor, sonuçlar 9 ay sonra, yani Ağustos 1981’de Satürn’ün sistemine girecek olan voyager-2’nin gönderdiği bilgilerle doğrulanmıştı. Satürn sisteminde astronomların büyük ilgisini, bu gezegenin halkaları kadar onun en büyük uydusu olan Titan’da dikkat çekiyordu. Merkür gezegeni kadar büyük olan bu uydunun atmosferi vardı. Bu atmosferde metan tespit eden bilginler ısının eksi elli derece olacağını tahmin ediyorlardı. Bu ısıda canlıların yaşama ihtimali vardı. Fakat voyager-1 ” Hayır diyor. Titan’da hayatı sağlayabilecek temel maddeler vardı ama, hayat yoktu. Çünkü burada ısı tahmin edildiği gibi -50 derece değil -200 derece idi. Bu kadar düşük ısıda hayat olması imkansızdı yani bizim bildiğimiz bir yaşam formu. Voyager-1’in tespitine göre Titan atmosferi esas itibarı ile nitrojenden oluşmaktadır ki, işte buda bilinmiyordu. Nitrojen tabakası çok ince olduğu için Dünyadan görülemiyordu. Nitrojen Metandan daha dondurucu olduğu için uydunun ısısı çok düşük. Burada, sıvı nitrojen okyanuslarının bulunması şimdi burada büyük bir ihtimal olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Dünyadan başka Güneş sisteminde nitrojen bulunan tek atmosfer Titan atmosferidir. Bu atmosferde asetilen, etan ve hidrojen siyanidin varlığı da tespit edilmiştir ki, bu organik kimyada hayatın sağlanması için gerekli bir ortamdır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi düşük ısı hayata imkan vermiyor. Dünya da hayatı sağlayan başlıca element oksijendir. Titan ise Dünyanın donmuş haline benzemektedir.
Voyager-1’in gönderdiği ve astronomları şaşırtan bilgilerin başında, Satürn’ün halkalarına dair yeni veriler geliyor Ekim 1980’e kadar, Satürn kuşağının iç içe beş altı halkadan oluştuğu sanılıyordu. Oysa Voyager, iç içe yüzlerce halka olduğunu ve bunların birbirlerinden bıçak sırtı gibi ayrı durduklarını ortaya koydu. Halkaların bazıları daha parlak ve belirli ve herhalde belirsiz olan ve ancak yakınına gidince görülebilen halkaları göremeyen astronomlar, bunların sayısını gördükleri kadar sanıyorlardı.
Bir ay öncesine kadar bu halkaların, Leplace’nin görüşüne uyularak katı ve tıkız maddelerden oluştuğuna inanılıyordu. Oysa Voyager-1 Satürn’ün halkalarının buz ve taş zerreciklerinden meydana geldiğini ispatladı . Astronomları şaşırtan gerçek işte budur. Pasadena laboratuvarı müdürü Bradfort Simith bu konuda şöyle diyor: “Gezegenler arası hareket ve çekim kanunları burada geçerliliğini kaybetmektedir. Kuşaklarda tespit edilen örgülü yapı kuyruklu yıldızların kuyruklarında görülür. Fakat orada bu yapı elektrik yüklü gaz zerreleri üzerinde manyetik güçlerin tesiri ile meydana gelir. Bunların manyetik güçlerden nasıl etkilendiğini akıl erdirmek bugün için mümkün görülmemektedir…” Kuşaklar merkezinden çevreye doğru, bir çarkın veya dümen tekerleğinin birbirine paralel parmaklığı gibidirler ve öyle kalmaktadırlar. Bu durumlar çekim kanunu ile izah edilemez. Newcastle Üniversitesi Profesörlerinden P.C:W. Davies de kuşak ve örgülerin Newton kanunu ile izah edilebileceğinden şüphelidir. aynı konuda o şöyle diyor: ” Satürn kuşaklarındaki zerrecikler, sadece bağımsız milyonlarca zerrecikler değil fakat birbirleri üzerinde önemli çekim gücü olan zerrecikler. Bunu belki matematikçilerin üzerinde çalıştıkları yeni ” gam Teorisi” ile açıklayabiliriz” Gam teorisi, kuşakların gam yapılmış gibi, yani dolaşık teller gibi olduğunu ve bu durumda nasıl kaldıklarını izaha çalışan bir teoridir. Satürn’ün toplam tespit edilen 47 tane uydusu vardır. Satürn’ün yüzeyi düz olduğundan buradaki rüzgar hızı çok fazla idi ve yakınına gidilmeden bu hız ölçülemiyordu. Voyager-1 deki ölçü aletleri Satürn üzerindeki rüzgar hızının saatte 900 kilometreye çıktığını, devamlı fırtınalara olduğunu haber veriyor. Fakat şiddetli fırtınalar estiren gaz tabakasının altındaki Satürn toprağını onun katı kütlesini bize voyager-1’in kardeşi olan voyager-2 öğretecek. Satürn’ün Jüpiter’den daha az yoğun olduğu halde niçin ondan 2 misli ısı çıkardığını anlamak görevi de voyager-2’ye verildi.
Satürn hakkında en son bilgileri verdik. Şimdi onun bilinen öteki özelliklerini de verelim. Satürn Güneş’e 1 milyar 427 milyon kilometre uzaklıktadır. Ekvatoru etrafındaki dönüşünü 10 saat 14 dakikada tamamlar. Güneş’in çevresindeki dönüşü 29,5 Dünya yılıdır. Çapı 119.300 kilometredir. Bu kadar büyük olmasına rağmen çekim kuvveti fazla değildir. Çünkü yoğunluğu azdır. (suyun yoğunluğunun 0,7’si kadar). Bütün gezegenler arasında yoğunluğu en küçük olan Satürn’dür. Yine öteki gezegenlere göre kutupları en basık olan odur. Atmosferini oluşturan başlıca maddeler hidrojen ve helyum olup yüzeyindeki ısı ortalaması -180 derece civarındadır. Bir Satürn yılının 29,5 Dünya yılına eşit olduğunu belirtmiştik. Buna göre yaklaşık olarak 7,5 yılda bir sırtından veya üzerinden görülür. Yine buna göre her 15 yılda bir halkaları gezegenin kuzey yarı küresinden veya güney yarı küresinden genişliği ile seyredebiliriz. Tabi bunu ancak hassas gözlem aletleri ile görebiliriz. Çünkü bu durumda kalınlığı 1 kaç milimetreyi geçmez. Satürn’ün iç yapısı hakkında bilgilerimiz kesin değil. Fakat merkezde bir kaya çekirdeğin, onun üzerinde buz tabakasının, ondan sonra metalik hidrojen, en üstte de moleküler hidrojen tabakasının olduğu kuvvetle tahmin edilmektedir.
Yazar: HAKANIM
Görüntüleme: 325 defa
Kategori: Bilim ve Teknoloji, Genel, Uzay
Yayınlanma Tarihi: 16 Şubat 2014
Kategoriler