Sohbet Girişi
Kategoriler
Canlı maddedeki kimyasal olayları inceleyen bilim dalı. Tepkimelere gerekli olan moleküllerin bileşimi ve bireşimi açısından biyokimya, organik kimyadan çok farklı değildir. Ama hücreyi oluşturan ögelerin her birindeki ve canlı organizmaların bütünündeki bu tepkimeler öylesine büyük bir karmaşıklık derecesine ulaşırlar’ki, biyokimyacıların anatomi, fizyoloji, fizik, statik, bileşim konularında ayrıntılı bilgileri olması gerekir.
Uzun bir süre çok sayıda biyoloji uzmanı ve kimyacı, canlı maddeyi incelemede yakma ve külünü kimyasal yolla çözümleme yöntemini uyguladılar ve ancak 1828 yılında organik bir molekülün bireşimin ilk kez yapılmasıyla (F.Wöhler’in gerçekleştirdiği üre bireşimi), gerçek bir “hayvan kimyası”nın temeli atılmıştır. Biyolojik kimyanın gerçek yaratıcısı, yaşamı boyunca canlıların özel kimyasını kabul ettirmeye çalışan ve yeni bir bilim dalının ilkelerini ortaya koyan alman Justus von Liebig’dir. O donemde biyokimyanın bütünüyle organik kimyadan aktarılmış, lakin biyokimyacılar sonraki yıllarda , kromatografi, elektroforez, özellikle ültrasantrifüjleme gibi daha özel tekniklerden yararlanmaya başlamışlardır.
1926’da Svedberg’in bulduğu ültrasantrifüjleme, çeşitli hücre parçalarını ayırmayı ve klasik kimyasal çözümlemenin yararlanamadan yok ettiği büyük moleküllerin molekül ağırlığını ölçmeyi sağlayarak, biyokimyasal çözümlemede bir devrim yarattı. Daha sonraları bu yöntemin son derece verimli olduğu anlaşıldı. ve santrifüjör teknolojisinin gelişmesiyle, dakikada 10^6 devirden çok dönme frekansına ulaşıldı: Bu yer çekim kuvvetinin 1.2.10 ^6 (1.2 milyon) katından daha yüksek bir merkezkaç kuvveti yaratır.
İkinci Dünya savaşı sırasında A.B.D’nde nükleer bir belirteç yardımıyla belirlenmiş bireşim moleküllerinden yararlanan izotop yöntemlerinin ortaya çıkmasıyla, hücre fizyolojisinin yaklaşım yöntemleri de bütünüyle yenilenmiş oldu. Ama teknolojideki bu sürekli kendini gelişmeye karşın, biyokimyacılar biyoloji yöntemlerine başvurmaya devam ettiler.
Bir tepkime, organizmanın içinde gelişigüzel bir yerde gerçekleşmez . Yalnızca hücre düzeyinde değil hücreyi oluşturan ögelerin her birinde gerçekleştiği, uzun süreden bu yana bilinmektedir. dolayısıyla anatomi ve hücre desteği, biyokimyanın ayrılmaz bir parçasıdır ve her belirlenmiş hücre ögesi, varlığını ve gerçekliğini, ancak içinde gerçekleşen tepkimelere göre kazanır.
Biyokimyanın etkinlik alanları, fizyoloji ortamları içinde tanımlanan etken molekül kümelerinin ve atom tiplerinin sisteme entegre edilmesine bağlıdır. Organik kimyaya en yakın dal olan ve onun yöntemlerinden yararlanan çözümsel ve yapısal biyokimya, bir organizmanın, bir hücrenin veya bir canlı bileşiğin temel bileşimini tanımlar. Molekül biyokimyası, molekül ötesi düzeyde, makro moleküllerin, yapılarını, dizilişlerini, etkin noktalarını ve işleyişlerini inceler. Biyofiziğe daha yakın olan kuvanta ya da elektronik biyokimyası atom ve molekül yapılarının enerjilerinin nicelleştirilmesini, biyolojik moleküllerin yapılarını ve tepkime süreçlerine göre inceler (bu yeni dal, dalga mekaniğinden yararlanmaktadır). Fizyolojik ya da işlevsel biyokimya, çok sayıda alt dala ayrılır: Metabolizma; biyobireşim; enzim bozunması; yükseltgenme-indirgenme (redokc)); enerjetik; içsalgı bilimi. Alt dalları ve yöntemleriyle fizyolojik biyokimya’ya yakın olan tıp biyokimyası organın işlevsel bozukluklarıyla ilgilenmesi ve hekimlere teşhis koymalarını sağlayarak çözümlemeler sunması açısından, fizyolojik biyokimya’dan ayrılır. Hücre biyokimyası, hücre bilim desteği ve hücrenin işleyişi arasındaki sıkı ilişkileri belirler.
Yazar: kaRnaK
Görüntüleme: 591 defa
Kategori: Bilim ve Teknoloji, Genel
Yayınlanma Tarihi: 27 Ekim 2013
Kategoriler
biyokimya
konularını, biyokimya uzmanı olarak sitenizden takip ediyorum..