Sohbet Girişi
Kategoriler
Osmanlı Devleti, kurulduğu zaman küçük bir beylikti. Devletin başında ilk zamanlar “Bey” ya da “Gazi” ünvanı ile anılan bir hükümdar bulunuyordu. Osmanlı hükümdarları içinde ilk defa “Sultan” ünvanını I.Murat kullanmıştır. Bunların yanı sıra hükümdarlara, “Han”, “Hakan”, Hünkar” da denilmiştir. Yavuz Sultan Selim‘in 1517 Mısır seferinden sonra, Osmanlı hükümdarları “halife” unvanıda aldılar. Ancak, devletin güçlü olduğu dönemlerde halifelik ünvanını siyasi amaçlarla kullanmak gereği duymadılar. Osmanlı hükümdarları, halifelik ünvanını ilk olarak, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasında kullanmaya başladılar. Osmanlı hükümdarlarının en yaygın kullandıkları ünvan, “padişah” olmuştur.
Padişahlar, devletin kurucusu Osman Bey’in soyundan gelirlerdi. Padişahlık, babadab oğula geçmekle beraber, ilk zamanlar bu konuda belli bir veraset sistemi yoktu. Bu durum, eski Türk geleneğinden kaynaklanıyordu. Buna göre, ailenin bütün erkekleri, taht üzerinde hak sahibiydiler. Bu nedenle, her hükümdar değişikliğinde taht kavgaları çıkar ve devlet sarsıntı geçirirdi. Tahta çıkan şehzade, egemenlikte hak ileri sürmemeleri için, erkek kardeşlerini öldürtmek zorunda kalıyordu. Bu yöntem, bir saltanat yasası olarak, XVII. yüzyıl başlarına kadar devam etti.
XVII. yüzyıl başlarında I.Ahmet zamanında yapılan bir düzenlemeyle, Osmanlı ailesinin en yaşlı ve olgun (ekber ve erşed) olanının tahta geçmesi usulü getirildi.
Padişahlar, her konuda çok geniş yetkilere sahip bulunuyorlardı. Önemli konularda, büyük devlet adamlarının düşüncelerini almakla beraber, son kararı yine kendileri verirdi. Divan’a başkanlık etmek (Fatih’le birlikte, bu görev sadrazamlara bırakılmıştır), ordulara komuta etmek, büyük devlet adamlarını atamak, savaşa ve barışa karar vermek padişahın başlıca göreviydi. Bu görevlerini yerine getirirken, Kuran’a ve şeriat hükümlerine göre hareket etmek için zamanın şeyhülislamından “fetva” alırlardı.
Osmanlı padişahlarının erkek çocuklarına “şehzade” ya da bilgili, görgülü, kibar anlamına gelen “çelebi” denirdi. Şehzadelere, küçük yaşlarından itibaren sancaklara gönderilip, askeri ve idari konularda yetiştirilirlerdi. Sancakta bulunan şehzadelere “Çelebi Sultan” denirdi. Şehzadelere yardımcı olmak üzere, yanlarına “lala” denilen bilgili, tecrübeli devlet adamları verilirdi. Bu uygulamadaki amaç, şehzadelerin devlet yönetimini öğrenmesiydi. XV. yüzyıl ortalarına kadar İzmit, Bursa, Eskişehir, Aydın, Kütahya, Balıkesir, Isparta, Antalya, Amasya, Manisa ve Sivas, başlıca şehzade sancakları olmuştur.
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren, şehzadelerin sancaklara gönderilme usülü kaldırıldı. Bunun yerine, sarayda kalmaları ve eğitimlerini burada tamamlamaları uygulaması getirildi. III.Mehmet, sancağa gönderilen son şehzade olmuştur. Şehzadelerin sancağa gönderilmesi uygulamasına son verilmesi, onların devlet yönetimiyle ilgilerinin kesilmesine, toplumdan uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Şehzadeler, cülüs töreniyle tahta çıkarlar ve onlar için “kılıç alayı” düzenlenirdi.
Yazar: HAKANIM
Görüntüleme: 284 defa
Kategori: Genel, Osmanlı Tarihi
Yayınlanma Tarihi: 03 Aralık 2013
Kategoriler