Sohbet Girişi
Kategoriler
Osmanlılar, bir uç beyliği olarak tarih sahnesine çıktılar. Bu nedenle yönetim, ilk zamanlar, uç beyliğinin geleneklerine göre düzenlenmişti. Yönetim, Osmanlı ailesine aitti ve ailenin başkanı, beyliğinde yöneticisiydi. Ancak, bey seçiminde, diğer beylerinde düşünceleri alınırdı.
Osmanlıların, kısa zamanda güçlü bir devlet kurmaları tesadüf olmayıp, tutarlı bir devlet anlayışının sonucudur. Osmanlı Devleti, daha önceki Türk-islam devletlerinin kültürel mirasları üstüne kurulmuştu. Osmanlılar, XIV. yüzyıla kadar, devlet yönetimi konusunda tecrübe birikiminden en iyi şekilde yararlandılar. Osmanlı Devlet anlayışında, Türk-islam devletlerinin ve Orta Asya geleneğinin etkisi bulunmaktadır. Bununla beraber Osmanlılar, gelişen zamana uygun olarak, merkez ve taşra yönetiminde, kendilerine özgü bir yöntem geliştirdiler.
Osmanlı Devlet’inde, devlet başkanı “padişah” idi. Padişahlar, devletin mutlak hakimiydiler. İdari, askeri, mali ve hukuki konularda geniş yetkilere sahiptiler. Ancak, bu yetkilerini kullanırken, kanunlara törelere, gelenek ve göreneklere uymak zorundaydılar. Padişahların sorumlulukları, daha önceki Türk devletlerinin hükümdarlarından farklı değildi. Ülkenin topraklarını genişletmek, halkın refah ve mutluluğunu sağlamak, padişahların başlıca göreviydi. En önemli görevi ise, ülkede adaleti sağlamaktı. Osmanlı Devleti’nin, güçlü ve 600 yılı aşan bir süre varlığını devam ettirmesinde, ülkede sağlanan adaletin büyük bir rolü olmuştur.
Padişahın, bütün egemenlik gücüne sahip olması, Osmanlı Devleti’nin yönetim şeklini de belirlemişti. Devlet, tam bir merkeziyetçilikle yönetilirdi. Ülkenin bütün bölgeleri, başkentten verilen emirlerle yönetilmekteydi. Yöneticiler, merkezden atanır ve denetlenirdi. Aile içindeki bütün erkek çocukları, taht üzerinde eşit hakka sahiptiler. Bu nedenle, kimin padişah olacağı hakkında XVIII. yüzyıl başına kadar kesin bir kural yoktu. Erkek çocuklar arasında kimin tahta çıkacağı konusunda, devlet adamlarının, ulemanın ve askerlerin tercihleri önemli rol oynamaktaydı.
Osmanlılardan önceki Türk devletlerinde hükümdarlar, ülkeyi, kardeşleri ve kendi çocukları arasında paylaştırırdı. Çünkü, onlar da hükümdar kadar egemenlik hakkına sahiptiler. Bu paylaştırma sistemi, güçlü Türk devletlerinin bir süre sonra parçalanmasına ve yıkılmasına sebep oluyordu. Bu nedenle Osmanlılar, şehzadelere, geniş yetkilerle büyük eyaletlerin valiliğini vermediler. Osmanlı şehzadeleri, ancak sancak beyi olabildiler. Yetkileri de son derece sınırlıydı. Ayrıca, ülke içinde herhangi bir aileye ve aşirete imtiyaz tanınmadı. Osmanlılar, Selçuklularda olduğu gibi, bir bölgeyi fetheden komutanlara, o bölgenin yönetimini vermediler. Fetheden kim olursa olsun, alınan topraklar mutlaka padişaha ait oluyordu. Bu çeşit merkeziyetci uygulamalar sayesinde devlet, gelişti ve güçlendi.
XIX. yüzyılda ilan edilen Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyet, padişahların yetkilerini yeniden düzenleme amacı güdüyordu. Bununla beraber, gerek Tanzimat ve gerekse Meşrutiyet döneminde padişahlar, mutlak yönetim hakkını kullanmaya devam ettiler.
Yazar: HAKANIM
Görüntüleme: 305 defa
Kategori: Genel, Osmanlı Tarihi
Yayınlanma Tarihi: 03 Aralık 2013
Kategoriler