Sohbet Girişi
Kategoriler
Beden dokularında rahatsız edici duyum. Ağrısı olan bir kişinin davranışlarını, bedensel, ruhsal ve toplumsal öğelerin karmaşık etkileşimi olarak görmek gerekir. Söz gelimi, farklı kültürlerden üyeler ve bireyler arasında, yaralanmaya gösterilen tepkide farklılıklar gözlenir. Günlük yaşamda ivegen [akut] ağrı, kazayla yaralanmaların ya da basit hastalıkların verdiği zararın en aza indirgenmesinde değerli bir işlev sayılabilir. Ağrı duyma yeteneği olmadan doğan ya da bir hastalık sonucunda bu duyumu yitiren kişiler, farkına varmayacakları bir yaralanma durumunda büyük tehlike altındadırlar. Buna karşılık cerrahi girişim, kazayla yaralanma ya da doğum sırasında çekilen ağır ağrı, solumayı, kalp işlevlerini ve kan basıncını [tansiyonu] bazen ciddi sonuçlar doğurarak etkileyen tepkiler ortaya çıkabilir.
İvegen ağrı-sürekli duyulmaya başlanırsa ve belirli bir nedene bağlanmıyorsa etkili biçimde tedavi edilmezse ya da tedavi sonucunda tam anlamıyla ortadan kaldırılmazsa, süregen [kronik] duruma gelebilir. Böyle bir ağrı tıbbi girişime oldukça dayanıklıdır ve deyim yerindeyse hastayı canından bezdirebilir.
Ağrının temel öğesi sinir sistemindeki yaraya duyarlı sinir uçlarının geliştirdikleri duyusal uyarılardır. “Ağrıalıcı” diye adlandırılan bu duyu organları, yaralı ya da bir hastalıktan etkilenmiş dokuların gönderdikleri mekanik, ısısal ya da kimyasal uyarıları, omurga çevresindeki sinirlerle beyin merkezlerine ulaştıran uyarılara dönüştürür. Ağrıalıcılar deri içinde, kan damarlarında, kaslarda ve kas çevresi liflerde, deri altı dokularında, kemik dokularında, iç organlarda, vb, yerlerde bulunurlar.
Yaralanma iki farklı tipte ağrıalıcıları etkileyebilir . Bu farklı ağrıalıcılar “A-delta lifleri” ve “C lifleri” diye adlandırılır. A-delta lifleri hızlı, keskin, kısa süren, yeri açıkça belli ağrı duyumları üretirler. C lifleri, yavaş, ama sürekli biçimde, karmaşık, çok rahatsız edici duyumlar gönderirler. Söz gelimi, ayak parmaklarının bir yere vurulması ya da üstlerine bir şey düşmesi önce bir anlık ağrıya, ardından uzun süren bir yanma duygusuna yol açar. Bir anlık ağrı, A-delta ağrıalıcılarından, ağır ağır gelişen ağrıysa, C ağrıalıcılarından gelir. Yaralanma gerçekleştiğindee, omurgayla ilgili tepkiler [refleksler] de harekete geçer. Bu tepkiler ağrıalıcılar ile omurga arasında çalışan hızlı uyarı-yanıt devreleridir. Bu hareket ettirici tepkiler, kasların bir yaranın çevresini sarıp, kasılmalara yol açar. Kasılma da, yaranın ağrısına eklenen kramp ağrıları yaratır. Aynı biçimde, bazı başka tepkiler de, yara çevresindeki dokulardaki kanın küçük dolaşımını azaltır ve ağrıalıcılarla temasa geçtiklerinde ağrı duyumuna yol açarlar. Temelde bu tepkiler, kan yitimini en aza indirgeyerek, yaralanan kişiyi korurlarsa da, aynı zamanda da ağrının artmasına neden olurlar.
Bazen bir yarayla ya da hastalıkla ilgili ağrı, nedenin tedavi edilmesine karşın, bütünüyle ortadan kalkmaz. Baş ağrısı ya da başka ağrılar, görünürde bir neden yokken ortaya çıkar ve sık sık tekrarlar ya da asla yatışmazlar. Bu tür süregen ağrılar sanayileşmiş dünyanın temel sorunlarından birini oluşturur; ABD’de nüfusun üçte birinin, yaşamının belirli bir döneminde tıbbi tedavi gerektiren kalıcı ya da sık sık tekrarlayan ağrılar çekmiş olduğu istatiklerle ortaya konmuştur. Ağrı sürekli olduğunda, duyumların doğası zamanla değişir ve hasta gün geçtikçe artan biçimde cesareti kırılmış, umudunu yitirmiş, kuruntulu bir insana dönüşme eğilimi gösterir. Ağrı çekenlerin başvurdukları, bir çok çare de, tıpkı reçetede yazılanlardan fazla ilaç kullanılması durumunda olduğu gibi, durumu kötüleştirmekten başka işe yaramaz. Batı ülkelerinde, çeşitli tıp dallarından uzmanların, psikologların ve sosyal hizmet görevlilerinin bir arada çalıştıkları, süregen ağrı tedavi klinikleri kurulmuştur.
Yazar: HAKANIM
Görüntüleme: 234 defa
Kategori: Genel, Genel Kültür
Yayınlanma Tarihi: 09 Kasım 2013
Kategoriler